Kendini Unutma, Çünkü Sen de Büyüyorsun

    Kendini Unutma, Çünkü Sen de Büyüyorsun

    Ebeveynlik çoğu zaman dışarıdan sadece emzirme saatleri, alt değiştirme rutinleri, uykusuz geceler ve oyuncaklarla dolu odalar gibi görünür. Oysa perde arkasında çok daha sessiz ama derin bir süreç işler: Sen dönüşüyorsun.

    Bebeğin ilk kelimelerini öğrenirken sen sabrı yeniden tanımlıyorsun. O ilk adımını atarken, sen kendi korkularını geride bırakmayı öğreniyorsun. O ağladığında, artık onu susturmaktan çok anlamayı seçiyorsun. Ve çoğu zaman, tüm bu değişimlerin içinde, kendini unutuyorsun.

    Ama kendini unutmak zorunda değilsin.

    “Artık anne/babayım” cümlesi, çoğu zaman kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atmak anlamına geliyor. Oysa sen ne kadar güçlenirsen, çocuğun da o kadar güvenle büyür. Sen kendine ne kadar şefkatle yaklaşırsan, o da sevginin dilini o şekilde öğrenir. Sen ihtiyaçlarını bastırmak yerine kabul ettikçe, o da kendi varlığını güvenle inşa eder. Ebeveynlik, çocuğu büyütürken kendini silmek değil; çocuğu büyütürken kendini de yeniden keşfetmektir.

    Bu sadece bir metafor değil, bilimsel bir gerçekliktir.

    2020 yılında Nature Neuroscience’ta yayımlanan bir araştırmaya göre, doğum sonrası dönemde annelerin beyninde özellikle empati, ödül sistemi ve tehdit algısıyla ilgili bölgelerde yapısal değişiklikler gözlemlenmiştir. Bu, annelerin sadece psikolojik olarak değil, nörolojik düzeyde de dönüşüm yaşadığını gösterir.

    Benzer şekilde, Ruth Feldman tarafından yürütülen bir çalışmada babaların da hormonel ve duygusal düzeyde yeniden yapılandığı ve çocukla kurulan bağın, babanın beyninde bakım verme ve bağlılıkla ilgili bölgeleri aktive ettiği saptanmıştır.

    Yani ebeveynlik yalnızca bir sorumluluk değil, biyolojik bir yeniden yapılanmadır.

    Ancak tüm bu dönüşümün içinde çoğu ebeveyn, kendi ihtiyaçlarını ihmal eder.

    2022 Parenting Stress Index raporuna göre ebeveynlerin %68’i “kendini yetersiz hissettiğini”, %54’ü ise “kendi ihtiyaçlarına yer bulamadığını” ifade etmiştir.

    Bu veriler, modern ebeveynin sadece bebeği için değil, kendi zihinsel ve duygusal sağlığı için de desteğe ihtiyaç duyduğunu açıkça ortaya koyar.

    Bu noktada, bilimsel kaynaklara dayalı bazı basit ama etkili yaklaşımlar ön plana çıkar:

    Örneğin Stanford Üniversitesi’nden Dr. Kristin Neff’in “öz-şefkat” araştırmaları, ebeveynlerin kendilerine anlayışla yaklaşmasının hem stres düzeylerini azalttığını hem de çocuklarıyla kurdukları ilişkiyi daha sağlıklı hale getirdiğini göstermiştir.

    Yine Journal of Affective Disorders’da yayımlanan bir başka araştırmada, annelerin yalnızca 10 dakikalık nefes farkındalığı uygulamalarıyla kortizol seviyelerinde anlamlı bir düşüş yaşadığı kaydedilmiştir.

    Bu tür mikro destek uygulamaları; kısa süreli de olsa, ebeveynin sinir sistemini dengelemeye, zihinsel berraklığı artırmaya ve duygusal tepkiselliği azaltmaya yardımcı olur.

    Ayrıca sosyal destek sistemlerinin etkisi bilimsel olarak da defalarca kanıtlanmıştır. Her şeyi tek başına yapmaya çalışmak yerine, profesyonel ya da topluluk bazlı destek almak, hem zihinsel yükü hafifletir hem de ebeveynin yalnızlık algısını azaltır. Çünkü çoğu zaman en büyük yük, “tek başıma yetmeliyim” düşüncesidir.

    Tüm bunlar bize şunu söylüyor:

    Ebeveynlik bir görev değil, birlikte büyüme halidir.

    Kendini unutarak değil, kendini hatırlayarak çocuk büyütmek mümkündür.

    Çünkü her gelişim atlamasında sadece çocuk değil, senin ruhun da bir eşik atlıyor.

    Ve yalnız değilsin. Bilim de, deneyim de, içgörü de bunu söylüyor.

    Paylaş: